7 Temmuz 2017 Cuma

HARMAN VE TESTİ

Yaşı 35 ve üzeri olanlar, özellikle köylerde yaşayanlar; kağnı, döven, anadut, tırpan, yaba, tırmık gibi isimleri iyi hatırlarlar.
Harman zamanı temmuz ayına kalan orta Anadolu bölgesinde eskiden tarlalar tırpanla biçilirdi. Bu iş yorucu olurdu. Biçilen buğdaylar anadutlarla at arabalarına veya kağnılara yüklenir harman yerine götürülürdü. Harman işi eğer ramazanda ise sabah erkenden öğleye kadar ve iftardan sonra devam ederdi.
Harman yerine taşınan buğday yığınları kenarlarından yerlere yayılır. At veya öküzlerin çektiği alt kısmında çakmaktaşların sıralandığı dövenlerle ezilirdi. İşin en zevkli tarafı döven; buğday yığınları üzerinde dönerken onun üzerine binmekti. Birbirimizi destelerin üzerine iteler düşenler öküzlerin çiğnemesinden korkarak hızla tekrar dövene binmeye çalışırdı. Ezilen daneler yabalarla rüzgârda savrulur, rüzgâr samanı bir tarafa daneyi bir tarafa yığardı.
Bu sıcakta çalışanlar oldukça susarlar, susayanlar soluğu yığınların gölge kısmında üzeri ıslak bezle örtülü testinin yanına giderek kana kana içerdi Testi gölgede ve rüzgârın geldiği yerde olup, ıslak bez sayesinde oldukça serin olur tadı da oldukça güzelleşirdi.
Bir Cumartesi sabahı namazdan sonra yatağa uzanmıştım. Kaldırım yapan belediye işçilerinin kürek ve mala sesleri ile uyandım. Hava oldukça sıcak güneşli idi. Bu gelen sesler ve bu hava bana rahmetli pederi hatırlattı.
Bir gün pederle harç karıyorduk elimi bir arı sokmuştu 13 yaşlarında idim. Pedere “ Bu arılar insanları sokuyor, sonunda ölüyorlar. Peki, neden sokarlar o zaman” diye sormuştum peder bana “sende insanları görüyorsun ölüyorlar peki neden namaz kılmada tembellik yapıyorsun” diyerek bana hiç unutamadığım bir ders vermişti.
Rahmetli peder inşaat ustası idi. O işi götüre (kabala) alır. Yanına iki amele alarak taş temelden çatıya kadar kendisi yapardı. Önce kazmalar ile taş duvarın (Temel) örüleceği yerler kazılır, sonra bu kazılan yerin köşelerine büyükçe köşe taşları yerleştirir, köşe taşının birinden diğerine bir ip çekerek duvarı buna göre örerdi. Duvar yükseldikçe elinde ki şakülü duvardan aşağı sarkıtarak duvarın düzgünlüğünü kontrol ederdi. Bende tatil günleri el arabası ile pederin balyozla kırdığı taşların ufaklarını (helik) getirerek taş duvarın harç atılmadan önceki boşluklarını doldururdum.
Öyleye doğru annem evde hazırladığı yemeği ve termosa koyduğu çayı inşaat alanına getirir, bir köşede yerdik. Bu çalışmalar esnasında toprak testi yine baş dostumuzdu. Güneşin altında taşla, kürekle çalışanlar oldukça susar, susayanlar soluğu gölgede duran toprak testinin yanında alırdı.
Şimdi yapılan inşaatlara bakıyorum da bizim çalıştığımız zamana ve ortama hiç benzemiyor, ne el arabası görebiliyorum ne mala, ne şakül, ne terazi, ne de balyoz……
Manisa’ ya geldiğim ikinci ay içinde pederin vefat haberini almıştım. Cenazesine yetişemedim. Defin esnasında mezarın içine inen bir tanıdığın söylediği bir söz var ki “ şu briketleri düzgün örün rahmetli çok güzel duvar örerdi” hatırımdan hiç çıkmaz..
Artık mazide kalan kağnı, döven, tırmık, dirgen, anadut gibi eskinin vaz geçilmezleri şimdi parkları, lüks otel bahçelerini, dinlenme tesislerinin yeşil alanlarını süslüyor.
Bu park ve bahçelere her gittiğimde, temeli taş olan tek veya iki katlı evleri her gördüğümde içim sızlar çünkü bunlar bana hep o günleri hatırlatır.
                                                                                                     Aziz ÖZKAN

                                                                                                            

1 yorum:

  1. Sevgili dayıcım dedemi hiç tanımak nasip olmadı ama senin gibi güzel kalpli bı insan olduğuna eminim

    YanıtlaSil