7 Temmuz 2017 Cuma

GURBETTE BAYRAM


    1. Yazıma bir dörtlük ile başlamak istiyorum
“Gurbete bir başka olur bayramlar/Hüzün çöker hep gönüller üstüne
Bin yıl gibi uzar haftalar aylar/Mevsimler biniyor yıllar üstüne”
Akdeniz bölgesinde güzel bir şehre tayin olmuştum. Bu şehrin nem’i fazla olduğundan sıcaklarıda o denli yakıcı oluyordu. Tayin işleri taşınma derken memlekete gidememiştik. Bayramda da gidemedik. Bayramı bu ilk kez geldiğimiz şehirde geçirecektik.
            Ramazan ayının pek hissedilmediği gencinden yaşlısına fütursuzca oruç yiyenlerin bol olduğu, oruç tutanların ise azınlıkta kaldığı, “Ramazan dolayısı ile kapalıyız” yazısınına hiç mi hiç rastlamadığım bu şehirde bakalım bayram nasıl olacaktı.

            Arefe günü çikolata, şeker, baklava alıp eve geldik. Öyle ya yarın bayramdı ve oturduğum sitede tam altmış daire vardı. Bu komşular gerçi taşındığımızda merak edip kimsiniz, hoş geldiniz diye sormamıştı. Ama herhalde bayramı bekliyorlardı hoş geldiniz demeyi ve bayramlaşmayı birlikte yapacaklardı. Fakat oturduğumuz onbeş katlı sitenin on beşinci katındaki dairemizin kapısını
 Fuzulinin;
 “Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge/Ne açar kimse kapım badı sabadan gayrı” dizelerindeki gibi inanın rüzgârdan başka (Sadece şeker almaya gelen 2 çocuktan başka) kapıyı tıkırdatan olmadı.
“Böyle midir sizin elin töresi, hele bir yol sefa geldin desene”
            Bir kez daha anladım ki kalabalıklar yalnızlar ordusudur. Nasıl ki resmi veya özel dairelerde Internet yüzünden herkesin sanal bir dünyası olup da aynı odada yalnızlık çektiği gibi, apartmanlar, sitelerde aynı, herkes kendi dünyasında. Fakat benim içimde dairelerde daktiloların olduğu dönemdeki muhabbet, dostluk bir uhde olarak kalmıştır.
            Peki dedim içimden bu sitedekiler ehli dünya, bulunduğum şehirde turistik bir şehir olabilir napalım. Ama bir ramazan boyunca aynı sohbet yerinde teravih kıldığımız “Muhabbet fedailerine ne oldu” Muhabbet fedaileri ne yazık ki nisyan fedailerine dönüşmüş. Üstadın Müfrithane irtibat vasiyetini bihakkın yerine getiriyorlar!
            Eğer bulunduğun yerde akrabaların varsa veya memleketine yakın bir yerde isen o zaman bayram olduğunu anlıyor insan, çünkü gidecek bir yerin veya kapını çalacak kimsen oluyor.
            “Solgun güneş ufuklara indikçe/Hüzün çöker gün akşama döndükçe
            Hasret yüreğime çöreklendikçe/ALO der yüklerim teller üstüne”
Diyen şair gibi bizde memlekette hayatta olan anamızı aradık onunla bayramlaştık. Onun tatlı sesi, Onun moral veren dua yüklü sesi ile avunduk.
            Bir arkadaşın Ana ile ilgili Atasözünü değiştirerek söylediği gibi “Ağlarsa anam ağlar/Gayrısı pleybek yapar” bu sözün ne denli anlamlı olduğunu yaşadım ve anladım.   
            Bize ne olmuştu? Ahir zaman insanları bu kadarmı değiştirmişti. İmtihan bu kadar mı çetin olmuştu. Bu vurdumduymazlık, bu irtibatsızlık ehli dünyasından, ehli dindarına bu kadarmı yerleşmişti.
            Fakat olsun nasılsa birgün kabre yapayalnız gireceğiz, varsın aramasın, varsın sormasınlar. Ama çocukluğumuzda doyasıya yaşadığımız bayramları günümüz çocukları sadece tatil olarak görmektedir. Bu kutsi bayramların o küçücük bedenlerde, ruhlarda tatil olarak nakşolmasında bizim, sizin, hepimizin hiçmi suçu yok.
            Birbirimizin üstüne kapattığımız kapıların altından artık sadece hamam böcekleri giriyor.
            Bayramlarımızın özlemini çektiğimiz çocukluk günlerimizdeki gibi olması dileği ile
                                                                                              Aziz ÖZKAN            01.10.2008

                                                                                              ozkanaziz@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder