“Duygulu bir anda yazıldığından
cümlelerin perişanlığına nazar edilmemeli”
Şoray uzun yolda programının da, asker uğurlama töreni vardı. Asker uğurlama
yapılırken sesi güzel birisinin yanık sesi ile “kışlalar doldu buğun”
türküsünü söyledi. Asker babası durgunlaştı. Anne ağladı, ağladı.
Düşündüm ne güzel adetlerimiz, ne ulvi meziyetlerimiz var.
Düşündüm ki benim Furkan da asker olacak, bizde uğurlama yapacağız. Bu
kışla türküsünü dinlerken şimdi ağladığım gibi ağlayacağım.
Benim bir özelliğimidir
bilmiyorum. Gördüğüm, şahit olduğum, okuduğum olayı aynısı gibi
yaşayabiliyorum. Yani kendimi onların yerine koyabiliyorum. Sanki ben askere yolluyorum.
Ağlayan sanki çocuğumun annesi…
Düşündüm taşı toprağı mübarek olan,
uğruna yüz binlerce şehit verilen bu vatanda hala güzel şeyler olabiliyor.
Düşündüm-hissettim; Çanakkale savaşında
Yozgatlı kınalı hasanı,
Komutanın hasana sorusunu
Hasanın
annesinden gelen cevabı düşündüm.
Yarabbi bu güzel
hasletler sadece bu milletemi hasdır.
Aman yarabbi
nasıl bir iman, nasıl bir vatan sevgisidir ki; kınalı hasanın annesi yazdığı
cevabi mektubunda
“koçlara
kına vururlar ki Allaha kurban olsun, sürünün içinden şeçilsin diye senin
başına kına yaktım ki ogul vatana kurban olsun diye..”
Her okuduğumda irkildiğim, her
düşündüğümde gözümde yaşlar beliren nice hatıralar var yurdumda.
İşte bu imanlı
yürüyüş içindir ki 1915 yılında askerlerimizin çok bunaldığı, düşmanın
ilerlediği bir anda imanlı bir nefes haykırır ki;
“yetiş
ya Muhammed Kur’ anın gidiyor.”
Bu imanlı sese
iki cihan serveri nasıl cevap vermez. Nasıl yardım etmez.
Ey Şanlı ecdat size layık bir nesil
olamadık……
O yüce nebiden
yardım ve şefaat isteyecek yüzümüz kalmadı.
Yarabbi yardım
et bize, yardım et tüm Müslümanlara, yardım et gençliğimize ki
Aslımıza özümüze
dönelim.
07.12.2006 Aziz ÖZKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder