Zaman zaman insanı bir hüzün dalgası
alır götürür. Mazinin mutlu günlerine, acı günlerine hey gidi günler diye
hayıflanırsın. Bu durum pek çoğumuzun başına gelmiştir. Eski yazılara, eski
şiirlere, eski fotoğraflara dalar gidersin. Bazen gayrı ihtiyari gözlerde
damlalar belirir.
Mevlana der ki; “Hüzün dalgası çarptıysa bir
insanın yüreğine, Ya Mevla’sını özlemiştir ya Mevla’sı onu”
Kalp evindeki duyguların en yoğun
yaşandığı anlarda dudaklardan şiir; gözlerden ise yaşlar dökülür. Gözyaşı;
Hicranla yanan bir ruhun içten içe sızlanışıdır. Gözyaşı; Hasret dolu sinelere
dökülen ızdırap damlalarıdır. Gözyaşı; Ayrılık darbesini yiyen kimse ile
kavuşma hazzını tadan kimselerin gayri ihtiyari başvurdukları yoldur.
Gözyaşı çeşit çeşittir, Korkudan,
Musibet’ den, Sevinç’ den, Üzüntüden, kaynaklanan olduğu gibi Vuslat ile Firak
ile meydana gelenlerde vardır. Gözyaşı Allah ve Peygamber sevgisinden de
kaynaklanır ki en efdalidir. Yüce peygamberimiz “ Allah korkusu ile ağlayan göze cehennem ateşinin
dokunmayacağını buyuruyor”
Susuz
hayat olmaz. Gözyaşı olmadan da aşk olmaz. Su kaskatı olan toprağı
yumuşatır. Gözyaşları da taş kalpleri yumuşatır ve onu aşk ile hayatlandırır. Aşk
acısını taşımayan yürek ya deliye aittir, ya ölüye der Mevlana
Aşk ölürse
kalp ölür geriye sadece ceset kalır. Ölü kalplerden dökülen şiirler ise
sadece cesedi anlatır. Cesedi anlatan şiir baki bir ruh taşıyamaz saman alevi
gibi parlayıp sönen nice sanatçılar vardır. İlahi aşkla söylenen mısralar,
zaman mekân sınırlarını aşıp Allah’ ın katına ulaşır. Çünkü bu sözler sadece
mısra değil mısra şeklinde dualardır. İstiklal marşını bu açıdan düşünmekte
yarar vardır.
Dertsiz
dua soğuktur. Dertli dua gönülden aşktan gelir, Ölümsüz aşk istiyorsan ölümsüze
âşık ol. Ayrılıklar ağlatır nasıl ki sevdiğinden ayrılan âşık öyle bir
ağlamış ve demiş ki
“Ağlamaktan gözümün yaşını pürhun eyledin/Birini aynı Aras
birini Ceyhun eyledin.”
Günümüzün duyarsız, duygu kısırı
insanları gören başka bir şair ise duygusunu şöyle dile getirmiş.
“Ne şair yaş döker ne âşık ağlar/Tarihe karıştı eski
sevdalar
Beyhude seslenir beyhude çağlar/Bir sağa bir sola Çoban
çeşmesi”
İlahi Rahmet eğer insanda tecelli
etmeye görsün yalnız insanlara değil kediye ağlar, köpeğe ağlar, ağaca ağlar.
Gözyaşları
rahatlatır, sıkıntıdan bunalan ruhlara pencereler açar. Ayrılık ağlatır
yıllardır gurbetteki yavrusuna özlem duyan anne ve babayı ağlattığı gibi, Ayrılık
ağlatır kuru direğin firak-ı Ahmed’ i den (a.s.m.) ağladığı gibi, Kavuşma
ağlatır uzun süredir görülmeyen akrabalara kavuşmak gibi, Evet gözyaşları aşık için aşk için
vazgeçilmez bir olaydır. Gözyaşı olmaz ise insan rahatlayamaz, kendine gelemez.
Ama bir şair bunu tam tersini iddia ederek bakınız ne demiş;
“Ağlatma tahfife de başlar/Ağlatma
serinletmede dir bağrımı yaşlar.
Rahmete sakın gerçi dayanmaz buna taşlar./Ağlatmada yak
hali perişanıma bakma
Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın/Ateşle yaşar yaşla
değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın/Ağlatmada yak hali
perişanıma bakma”
Demek
ki aşkın devamı için yanmak gerek, ağlamak değil, Çünkü Odun yanınca kül. İnsan
yanınca kul olur. Âşık’ a göre ağlamak sabırsız gönüllere has bir yoldur. Buna
göre ağlayan âşık pes etmiş demektir ki aşk yolunda ilerleyemez.
Sabır yaranın
içinde yaradanı görmektir. Fuzuli’nin aşk anlayışında koruk üzümün tatlı birer
bal tulumbacıklarına dönmesi için nasıl Temmuz sıcaklarına ihtiyaç var ise
İnsanın da faydalı, verimli bir insan olması için aşk ateşi ile yanmasına
ihtiyaç vardır. Aşk yolunda ilerlememiz ancak ve ancak yanmakla olur.
Allah hepimizi ilahi Rahmete ayine kılsın ve Allah için
gözyaşı dökenlerden eylesin. Amin
Aziz ÖZKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder