7 Temmuz 2017 Cuma

BİR RAHMET NESİMİ “GÖZYAŞI”

Zaman zaman insanı bir hüzün dalgası alır götürür. Mazinin mutlu günlerine, acı günlerine hey gidi günler diye hayıflanırsın. Bu durum pek çoğumuzun başına gelmiştir. Eski yazılara, eski şiirlere, eski fotoğraflara dalar gidersin. Bazen gayrı ihtiyari gözlerde damlalar belirir.
Mevlana der ki; “Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine, Ya Mevla’sını özlemiştir ya Mevla’sı onu”
Kalp evindeki duyguların en yoğun yaşandığı anlarda dudaklardan şiir; gözlerden ise yaşlar dökülür. Gözyaşı; Hicranla yanan bir ruhun içten içe sızlanışıdır. Gözyaşı; Hasret dolu sinelere dökülen ızdırap damlalarıdır. Gözyaşı; Ayrılık darbesini yiyen kimse ile kavuşma hazzını tadan kimselerin gayri ihtiyari başvurdukları yoldur.
Gözyaşı çeşit çeşittir, Korkudan, Musibet’ den, Sevinç’ den, Üzüntüden, kaynaklanan olduğu gibi Vuslat ile Firak ile meydana gelenlerde vardır. Gözyaşı Allah ve Peygamber sevgisinden de kaynaklanır ki en efdalidir. Yüce peygamberimiz “ Allah korkusu ile ağlayan göze cehennem ateşinin dokunmayacağını buyuruyor
            Susuz hayat olmaz. Gözyaşı olmadan da aşk olmaz. Su kaskatı olan toprağı yumuşatır. Gözyaşları da taş kalpleri yumuşatır ve onu aşk ile hayatlandırır. Aşk acısını taşımayan yürek ya deliye aittir, ya ölüye der Mevlana
Aşk ölürse kalp ölür geriye sadece ceset kalır. Ölü kalplerden dökülen şiirler ise sadece cesedi anlatır. Cesedi anlatan şiir baki bir ruh taşıyamaz saman alevi gibi parlayıp sönen nice sanatçılar vardır. İlahi aşkla söylenen mısralar, zaman mekân sınırlarını aşıp Allah’ ın katına ulaşır. Çünkü bu sözler sadece mısra değil mısra şeklinde dualardır. İstiklal marşını bu açıdan düşünmekte yarar vardır.
Dertsiz dua soğuktur. Dertli dua gönülden aşktan gelir, Ölümsüz aşk istiyorsan ölümsüze âşık ol. Ayrılıklar ağlatır nasıl ki sevdiğinden ayrılan âşık öyle bir ağlamış ve demiş ki
Ağlamaktan gözümün yaşını pürhun eyledin/Birini aynı Aras birini Ceyhun eyledin.”
Günümüzün duyarsız, duygu kısırı insanları gören başka bir şair ise duygusunu şöyle dile getirmiş.
Ne şair yaş döker ne âşık ağlar/Tarihe karıştı eski sevdalar
Beyhude seslenir beyhude çağlar/Bir sağa bir sola Çoban çeşmesi
İlahi Rahmet eğer insanda tecelli etmeye görsün yalnız insanlara değil kediye ağlar, köpeğe ağlar, ağaca ağlar.
            Gözyaşları rahatlatır, sıkıntıdan bunalan ruhlara pencereler açar. Ayrılık ağlatır yıllardır gurbetteki yavrusuna özlem duyan anne ve babayı ağlattığı gibi, Ayrılık ağlatır kuru direğin firak-ı Ahmed’ i den (a.s.m.) ağladığı gibi, Kavuşma ağlatır uzun süredir görülmeyen akrabalara kavuşmak gibi,           Evet gözyaşları aşık için aşk için vazgeçilmez bir olaydır. Gözyaşı olmaz ise insan rahatlayamaz, kendine gelemez. Ama bir şair bunu tam tersini iddia ederek bakınız ne demiş;
Ağlatma tahfife de başlar/Ağlatma serinletmede dir bağrımı yaşlar.
Rahmete sakın gerçi dayanmaz buna taşlar./Ağlatmada yak hali perişanıma bakma
Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın/Ateşle yaşar yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın/Ağlatmada yak hali perişanıma bakma
            Demek ki aşkın devamı için yanmak gerek, ağlamak değil, Çünkü Odun yanınca kül. İnsan yanınca kul olur. Âşık’ a göre ağlamak sabırsız gönüllere has bir yoldur. Buna göre ağlayan âşık pes etmiş demektir ki aşk yolunda ilerleyemez.
Sabır yaranın içinde yaradanı görmektir. Fuzuli’nin aşk anlayışında koruk üzümün tatlı birer bal tulumbacıklarına dönmesi için nasıl Temmuz sıcaklarına ihtiyaç var ise İnsanın da faydalı, verimli bir insan olması için aşk ateşi ile yanmasına ihtiyaç vardır. Aşk yolunda ilerlememiz ancak ve ancak yanmakla olur.
          Allah hepimizi ilahi Rahmete ayine kılsın ve Allah için gözyaşı dökenlerden eylesin. Amin
                                                                                             Aziz ÖZKAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder