18 Eylül 2018 Salı

BİR SEVDADIR BU MESLEK (ZİRAAT MÜHENDİSİ)


 Geçen yıl memlekete gidememiştim. Bu yıl Temmuz ayında iki hafta izin alarak. Önce memleketim Çorum ili Alaca ilçesine gittim. Oradan Yozgat-Çorum-Ankara illerine gidip akrabaları tanıdıkları ziyaret ettim. Fakat iş ortamının stresinden uzaklaşmak için gittiğim her yerde yine kendimi bir bahçede veya bağda buldum.
 Şairin
 “Yârimin sevdası vardır başımda\ Uyansam karşımda yatsam düşümde
 Her ne tarafa gitsem bile peşimde\ Benim ile yoldaş oldu hayali”

  dediği gibi başımızda bir sevda varki ne zaman bir bahçe ve bağa gitsem ferahlıyorum, o bahçenin sahibi ile bahçeyi inceleyip hastalık ve zararlılar hakkında yerinde bilgi vermek. Mücadele zamanını anlatmak veya yapacağı işleri yazıp ona vermek bana büyük huzur veriyor.

Çünkü memleketimde ağaçlar, bağlar sahipsiz bir yaprak delen hastalığı bütün kayısıları kasıp kavuruyor. Nereye gittim ise görüntü aynı o emek verilmiş, yıllarca meyvesinden istifade edilmiş kayısı ağaçları yaprak delen (çil) hastalığından kuruyor. Bahçe sahipleri hastalıktan habersiz, soruyorum neden meyveler böyle “bilmiyorum ki bu sene meyveler böyle oldu diyorlar” Yazık inan ki çok yazık
            Ayvalarda bir ayva monilyası almış başını gidiyor. Bir dur diyen yok. Neden böyle diyen yok. İşin garibi ağaç göz göre göre kuruyor ağacın hasta olduğundan haberleri yok. Bu durum çiftçi bahçelerinde de böyle olduğu gibi belediyelere ait park ve bahçelerde de aynı. Bir vurdumduymazlık ki sormayın
            Çorum- Yozgat- Ankara üçgeninde ne kadar köy ve bahçe gezdi isem maalesef sorun aynı. Elmalarda elma iç kurdu, bazı bahçelerdeki elmalarda çok tehlikeli bir zararlı olan san jose kabuklu biti, Cevizlerde antraknoz, nohutlarda nohut antraknozu, meyve ağaçlarında derin dikim. Armutta memeli pas ve armut kaplanı, Şeftali ağaçlarında Şeftali yaprak kıvırcıklığı hastalığı (glok), bağlarda külleme ve bağ uyuzu yaygın. Bir köydeki bahçe içindeki kayısı ağaçlarında aynı ağaçta çiçek ve meyve monilyası, yaprak delen hastalığı şeftali güvesi hemde çekirdeğinde badem iç kurdu vardı. Aynı bahçede başka bir kayısı ağacında ise Badem iç kurdu ve Sharka virüs hastalığı vardı. Ağaçlar tek kelime ile ibretlik bir görüntü çiziyordu.
     Memleketimin leblebisinden başka meşhur olan birde unu vardı. Ne yazık ki çok kazanma uğruna bu özellik kalmamış nedenini araştırdığımda
İklim şartlarına uygun Bezostaya çeşidi bırakılmış çok verim veriyor diye Trakya çeşidine geçilmiş, bu çeşide de artık talep olmadığından meşhur unu muz kalmamış maalesef.
İlçemin ticaret odası başkanından aldığım bilgilere göre;
Çiftçinin bilinçsiz olması, sertifikalı tohum kullanılmaması, bölgenin iklim şartlarına uygun çeşit seçiminin yapılmıyor olması, Üreticilerin her sene aynı gübreleri atıyor olması, Hiç kimsenin toprak tahlili yaptırıp ta benim tarlamda hangi besin elementi eksikse ben tahlil sonucuna göre unu atayım diyen çiftçinin olmaması gibi nedenler le beklenen verim, kalite maalesef tutturulamıyor.  
            İlçemde sevindirici bir gelişme olarak MIR cihazını gördüm. Ticaret borsasında bu cihaza konulan tohum numunelerinin 40 saniyede 7 çeşit değerini veriyor.
Danenin Rutubet, Protein, Sertlik, Gluten, Sedim, Hektolitre ağırlığı, Enerji (alveo) gibi değerlerini 40 saniyede veriyor. Fiyatlandırma bu değerlere göre olmaktadır.
            Ankara nın Altındağ ilçesinin Karapürçek-Tatlar ve Peçenek mahallelerinin buğdaylarında yaptığım inceleme neticesinde buğdaylarda süne zararının fazla olduğunu gördüm. Öyleki ambara alınan buğday elenerek içinde kalan süneler dışarı atılmaktadır. Bu süneler buğdayla birlikte maalesef ambarlarada girmiş olduğunu tespit ettim.
            Buğday üreticilerinin birçoğu ekmeğinin ortağı ve baş düşmanı olan süneyi tanımıyor, mücadelesini bilmiyor. Onlara dedim ki neden ilgilenmediniz bu buğdayı kime satacaksınız? Kaça satacaksınız? Eğer 100 buğday danesinde 20 den fazla süne zararı varsa değil ekmek hayvan bile bu buğdayı yemiyor. Ne olur duyarlı olun. İlgili olun diye konuştum, anlattım. Sonunda ne mi oldu Babayı oğula düşman ettim. Genelde yaşlı çiftçileri daha ilgili gördüm. Yaşlı çiftçiler ben anlattıkça oğullarından yakındılar.
Söz süne zararlısına gelince Ankara ve Çankırı köylerinin de süne, kımıl ve çekirge zararına karşı halkın anlattığı bir sığırcık suyu hikâyesi var ki; çok ilgimi çekti. Cumhuriyetin ilk yıllarında üreticilerin süne zararlısından korunmak için tarlalarına muska astıklarını duymuş ve resminide görmüştüm. Ama bu su hikâyesi gerçekten çok ilginçti. Konu hakkında İnternette yapmış olduğum araştırma köylülerin bu anlattıklarını doğruluyordu. Şöyle ki;
Şeyh Ali Semerkandî, Hicrî 720 / Miladî 1320 yılında İsfahan’da doğmuştur. Babası Yahya Efendi’dir. İkinci Halife Hz. Ömer’in torunlarındandır. Şeyh Ali Semerkandî, irşat görevi için geziyordu. Konya ve çevresindeki hizmetlerini tamamlayıp Alanya yoluna düştü. Kendisine ait bir asanın, bir hırkanın ve benzeri eşyaların Alanya’da saklı bulunduğu nakledilmektedir. Alanya ve havalisini denetiminden geçirdikten sonra Alanya’dan ayrıldı. Uzun bir yolculuğun ardından günümüzde önce Çankırı’ya, sonra da Karabük’e bağlanan ve o zamanki adı “Örenşar” olan Eskipazar’a kadar geldi.
 Eskipazar’da ikamet etmeye niyetlenen büyük veli, irşat hizmetlerini çeşitli vesilelerle halka aktarmaya çalışıyordu. Burada, onun kerametinin bir eseri olarak, duasıyla yerden bir su çıkmış; suyun ulaştığı yerde meydana gelen başları ve karınları beyaz “Sığırcık Kuşları” ziraî mahsule zarar veren haşaratı yok etmiştir. Bu arada Osmanlı Devleti’nin başkenti, o günlerde İslâm âlimlerinin ve evliyanın merkezi haline gelen Bursa idi. Bursa’da ekili alanları çekirge sürülerinin işgal etmesi üzerine, halkın çaresiz kaldığını duyan Şeyh Ali Semerkandî, yanında bulunan bu mübarek sudan bir miktar o bölgeye göndererek, çekirgelerin yok olmasını sağladı. Padişah bu iyilik karşısında onu Bursa’ya davet etti. Şeyh Ali Semerkandî’nin Bursa’ya teşrif etmesinin ardından Padişah Murat Hüdavendigâr, bu büyük zatın yanı başında vezir olarak bulunmasını istedi. Çünkü onu çok beğenip, sevmişti. Vezirler de aynı istekte bulundular. Ancak her ne teklif ettilerse Şeyh Ali Semerkandî, bunların hiçbirine iltifat etmedi. Yalnız Padişah’tan yöre halkının vergi ve askerlikten muaf tutulmasını istedi. Padişah da bir ferman yazdırarak bu isteği kabul etti ve bu sayede İstiklâl Harbi yıllarına kadar Çamlıdere Bölgesi’nden vergi alınmadı, askere giden olmadı.”
Buğday ziraatı ile meşgul olan çiftçiler; Ankara’nın Çamlıdere ilçesine gidip bu şeyhin türbesinde kurban keserlermiş. Sonrada bu sığırcık çeşmesinden su getirip dua ederek köy camisine asarlarmış. Böylece hububata musallat olan böceklerden kurtulmuş oluyorlarmış. Peki dedim bu sene buğdaylarda süne zararı fazla neden bu suyun faydası görülmedi diye sorduğumda bana; Bu sene oradan su getirilmediğini anlattılar.
            Ankara da kayınpederin meyve ağaçlarını kontrol edip, mücadele takvimi ile ilgili bilgi verdikten sonra aynı yerdeki bağ’ı kontrol ettim. Henüz koruk döneminde olan bağda külleme hastalığı ve bağ uyuzunun yoğun olduğunu acilen mücadele edilmesi gerektiğini anlattım. İkna oldular sabah 06.00 da ilaçlama için bağa gittik ama benim kayın birader hiç memnun olmamıştı. Bu erken vakitte burada işimiz nedir? Beni kastederek babasının yanında “Bunlar hep senin başının altından çıkıyor diye bana serzenişte bulunuyordu” Öyle ya hiç emek vermeden o bağdan ne kadarda çok üzüm yemişlerdi. Ne gereği vardı, ne alırsak o kardır. Zihniyeti her yerde ve her zaman karşıma çıkıyordu.
            İncelemiş olduğum meyve bahçelerinden en bakımlı olan ve çok hoşuma giden bir bahçe vardı ki Ankara üniversitesi Ziraat Fakültesi bahçesi yeni çeşitlerin denendiği bu bahçede daha önce görmediğim tam bodur elma çeşitleri ile deveci armutları ve siyaha yakın bordo renkli armutlar ile çok sağlıklı ağaçlarda mürdüm eriklerini gördüm. Ayrıca az miktardaki şeftali ağaçlarını inceledim. Gerek şeftali gerek nektarin ağaçlarında toprakla ilgili bir sıkıntı vardı, Sararmışlardı, bahçede tek hoşuma gitmeyen görüntü şeftali ağaçları idi.
            İki haftalık iznimizi böylece bitirerek görevimizin başına döndük.
                                                                                 
Aziz ÖZKAN
ozkanaziz@gmail.com

Kaynak:
http://www.biriz.biz/evliyalar/ea0303.htm

1 yorum:

  1. AZİZ BEY, DEĞERLİ ÇALIŞMALARINIZDAN DOLAYI SİZLERİ TEBRİK EDİYORUM.

    YanıtlaSil