Dağlar bize bir çağrıdır. Güzele, sonsuza, bilinmeze doğru
bir çağrı
Onların eteklerinden devşirilmiş bir kucak çiçek olmuştur
hep onlara yazılan şiirler, türküler, şarkılar.
Dağlarla o kadar iç içe olmuşuz ki tarihler boyu şarkılara
türkülere konu olduğu gibi
Bir vakit dini motiflerimizde de dağlar Tur olmuş, Hıra, Arafat,
Sina olmuş; inanç ve duygu dünyamızın uçsuz bucaksız ikliminde bizi
zirvelerde gezdirmişti.
Hele şimdi üzerinde bulunduğum SPİL ‘e bir çıkmaya görün yücelerine, içiniz bir genişler,
soluğunuz ferahlar, ayaklarınız hemencecik yerden kesilir. Ve hafiflersiniz ki sormayın.
Yahya KEMAL bu geçeği şöyle dile getirmiş “Dağlar
başında zevkini aldındı varlığın,/ bulsun bu zirvelerden huzur ihtiyarlığın”
Kimi şair şiirlerinde
“Dumanlı başları
göklere ermiş,
Yedi renk üstünde
hareli dağlar.
Yan yana yaslanmış,
el ele vermiş,
Ezelden ebede sıralı
dağlar.”
Gönülden nağmeler dökülmüş.
Yüce Kur’anımız da Ra’d, Hicr, Nahl, Enbiya, lokman, Naziat,
gaşiye surelerinde dağların yaratılmasından bahsedilir. Ahzap ve haşr
surelerinde bütün canlı ve cansız varlıklar gibi, dağların da Allahu tealaya
secde ettikleri, yine hicr suresinde dağların insanlara faydaları anlatılır.
Isra suresinde kibirli insanların boylarının asla dağlara erişemeyeceği, Ra’d
Nebe, Tekvir, Tur ve İbrahim surelerinde kıyamet günü dağların
yürütüleceğinden; Vakıa, Meariç, Mürselat. Karia. Müzzemmil, Taha ve kehf
surelerinde de, o gün dağların pamuk gibi atılacağından insanlara haber
verilir.
Risale-i Nurda “ Su ve hava ve toprağın direği ve kazığı
dağlardır. Zira dağlar suyun mahzeni, havanın tarağı- gazatı muzırrayı tersib
edip havayı tasfiye eder.- ve toprağın hamisi- bataklıktan ve denizin
istilasından muhafaza eder- ve sair levazımatı hayatı insaniyenin hazinesi
olarak fehmeder. Şu koca dağları şu suretle hane-i hayatımız olan zemine direk
yapan ve maişetimize hazinedar tayin eden sani-i zülcelali vel ikrama,
kemali-tazim ile hamdü sena eder.
Yine Risale-i nurda “her dağın bir şahsı manevisi
bulunduğunu- her nev’e münasip bir meleki müekkel olduğu dağlara müekkel meleğe
melekülcibal ismi ile tabir edildiği” yazılıdır.
Dağlar arka verip, emin olunacak yerler; göklere yakın
muhteşem sığınaklar, Allahın azametini insanlara hatırlatan yeceliklerdir.
Köroğlu bunu söyle dile getirmiş,
“Hemen Mevla ile sana
dayandım,
Arkam sensin, kal’am
sensin dağlar heyy!
Yoktur senden gayrı
kolum kanadım;
Arkam sensin, kal’am
sensin dağlar heyy!
Kur’anı kerimde dağların emaneti üstlenmekten kaçındıkları
bildirilir. Oysa bizim örfümüzde kültürümüzde onlara çok atıflar yapıp, çok
ağır yükler yüklemişizdir. Mahir Türkistan’ın şu şiiri ne güzel anlatır bunu
“ Dağlar ne
dağlarsınız,/ kardan kemer bağlarsınız,
Gül sizde bülbül sizde,/
siz ne derde ağlarsınız.”
Abdürrahim KARAKOÇ’un dağ anlayışı da şöyledir.
“ Hürriyet nerde
demeyin sakın;
Şehirlere uzak,
dağlara yakın”
Başka bir şair olan Kuloğlu “Dağlara düşürdün gönül sen beni” diyor bir hicranı dile getirirken de
“Yol verin geçeyim dumanlı dağlar/
dağların ardında nazlı yar ağlar” diyor.
Dağlar bizim sazımızda, bizim
sözümüzde; hep aşılmazlıkların, yolların ve ayrılığın sembolü…sarp ve engebeli
yapıları, ürkütücü şekilleri, hoyrat selleri, doruklarında buzla örtülü kaygan
tepe, apansız geliveren çığları, yuvarlanan kayaları, lakin her şeye karşılık
her biri birer cazibe odağı..
Dağların sırrı Peygamberlerin hayatlarına öylesine meczolmuş
ki; Peygamberimiz AllahuTealanın ilk vahyine hıra dağında mahzar olmuş,Hz İsa
dua için hep dağa çıkmış, Hz. Musa ya Rab,Tur dağında tecelli etmiş, Hz Nuh’un
gemisi tufanın sonunda dağa demirlemiş.
Hepimizin gönül sesi Yunus EMRE“Dağlar ile taşlar ile çağırayım mevlam seni” derken başka bir
namesinde
“ Yunus eydür,
gezerem,/ dost iledür bazarım
Ol Allah’un didarın,/
gördüm bir dağ içinde” diye ibretli serzeniştedir.
Dağlar Üstad Bediüzzaman hazretleri içinde çok değerlidir.
Zaman zaman çıkıp Risale yazdırdığı. Tefekkür ettiği dağlar vardır . Başit gibi
Erek gibi Çamdağı gibi Üstadın sırlarını, münacatını saklayan dağlar vardır.
Yıllar sonra Üstadın tefekkür ettiği,
münacat ettiği dağları gezen
Şair Hilmi DOĞAN’ın
“Gözlerinde yaş var
üzgünsün Erek
Bende sencileyin
ağlasam gerek” deyip ağladığı, sonra umutlanıp
Geldi nesl-i cedid! Ağlama Erek,
Karlar giyin, karalar bağlama Erek, diyerek teselli bulduğu,
yine Güller diyarında ise
Çam dağından esen
yeller
Zikir arkadaşı dallar
Üstada muntazır
yollar
Gelecek diye Barla da
Tepelice çama çıktım
Gelincik dağına
baktım
Mümkün olsa
kalacaktım
Bir ömür boyu Barla da diyerek hissiyatını dile getiren şairde
dağlarda rahatlamıştır.
Demek ki, dağlara dayanmadan Yaradan’a ram olmak tercih
edilmemiş.
Ve küçük hesaplardan, İhtiraslardan, kinlerden,
bencilliklerden arınmadan
Aziz ÖZKAN
MANİSA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder