7 Temmuz 2017 Cuma

DAĞLAR

Dağlar bize bir çağrıdır. Güzele, sonsuza, bilinmeze doğru bir çağrı
Onların eteklerinden devşirilmiş bir kucak çiçek olmuştur hep onlara yazılan şiirler, türküler, şarkılar.
Dağlarla o kadar iç içe olmuşuz ki tarihler boyu şarkılara türkülere konu olduğu gibi
Bir vakit dini motiflerimizde de dağlar Tur olmuş, Hıra, Arafat, Sina olmuş; inanç ve duygu dünyamızın uçsuz bucaksız ikliminde bizi zirvelerde gezdirmişti.
Hele şimdi üzerinde bulunduğum SPİL ‘e bir çıkmaya görün yücelerine, içiniz bir genişler, soluğunuz ferahlar, ayaklarınız hemencecik yerden kesilir. Ve hafiflersiniz ki sormayın. Yahya KEMAL bu geçeği şöyle dile getirmiş “Dağlar başında zevkini aldındı varlığın,/ bulsun bu zirvelerden huzur ihtiyarlığın

Kimi şair şiirlerinde
“Dumanlı başları göklere ermiş,
Yedi renk üstünde hareli dağlar.
Yan yana yaslanmış, el ele vermiş,
Ezelden ebede sıralı dağlar.”
Gönülden nağmeler dökülmüş.
Yüce Kur’anımız da Ra’d, Hicr, Nahl, Enbiya, lokman, Naziat, gaşiye surelerinde dağların yaratılmasından bahsedilir. Ahzap ve haşr surelerinde bütün canlı ve cansız varlıklar gibi, dağların da Allahu tealaya secde ettikleri, yine hicr suresinde dağların insanlara faydaları anlatılır. Isra suresinde kibirli insanların boylarının asla dağlara erişemeyeceği, Ra’d Nebe, Tekvir, Tur ve İbrahim surelerinde kıyamet günü dağların yürütüleceğinden; Vakıa, Meariç, Mürselat. Karia. Müzzemmil, Taha ve kehf surelerinde de, o gün dağların pamuk gibi atılacağından insanlara haber verilir.
Risale-i Nurda “ Su ve hava ve toprağın direği ve kazığı dağlardır. Zira dağlar suyun mahzeni, havanın tarağı- gazatı muzırrayı tersib edip havayı tasfiye eder.- ve toprağın hamisi- bataklıktan ve denizin istilasından muhafaza eder- ve sair levazımatı hayatı insaniyenin hazinesi olarak fehmeder. Şu koca dağları şu suretle hane-i hayatımız olan zemine direk yapan ve maişetimize hazinedar tayin eden sani-i zülcelali vel ikrama, kemali-tazim ile hamdü sena eder.
Yine Risale-i nurda “her dağın bir şahsı manevisi bulunduğunu- her nev’e münasip bir meleki müekkel olduğu dağlara müekkel meleğe melekülcibal ismi ile tabir edildiği” yazılıdır.
Dağlar arka verip, emin olunacak yerler; göklere yakın muhteşem sığınaklar, Allahın azametini insanlara hatırlatan yeceliklerdir. Köroğlu bunu söyle dile getirmiş,
“Hemen Mevla ile sana dayandım,
Arkam sensin, kal’am sensin dağlar heyy!
Yoktur senden gayrı kolum kanadım;
Arkam sensin, kal’am sensin dağlar heyy!
Kur’anı kerimde dağların emaneti üstlenmekten kaçındıkları bildirilir. Oysa bizim örfümüzde kültürümüzde onlara çok atıflar yapıp, çok ağır yükler yüklemişizdir. Mahir Türkistan’ın şu şiiri ne güzel anlatır bunu
“ Dağlar ne dağlarsınız,/ kardan kemer bağlarsınız,
Gül sizde bülbül sizde,/ siz ne derde ağlarsınız.”
Abdürrahim KARAKOÇ’un dağ anlayışı da şöyledir.
“ Hürriyet nerde demeyin sakın;
Şehirlere uzak, dağlara yakın”
Başka bir şair olan Kuloğlu “Dağlara düşürdün gönül sen beni” diyor bir hicranı dile getirirken de “Yol verin geçeyim dumanlı dağlar/ dağların ardında nazlı yar ağlar” diyor.
Dağlar bizim sazımızda, bizim sözümüzde; hep aşılmazlıkların, yolların ve ayrılığın sembolü…sarp ve engebeli yapıları, ürkütücü şekilleri, hoyrat selleri, doruklarında buzla örtülü kaygan tepe, apansız geliveren çığları, yuvarlanan kayaları, lakin her şeye karşılık her biri birer cazibe odağı..
Dağların sırrı Peygamberlerin hayatlarına öylesine meczolmuş ki; Peygamberimiz AllahuTealanın ilk vahyine hıra dağında mahzar olmuş,Hz İsa dua için hep dağa çıkmış, Hz. Musa ya Rab,Tur dağında tecelli etmiş, Hz Nuh’un gemisi tufanın sonunda dağa demirlemiş.
Hepimizin gönül sesi Yunus EMRE“Dağlar ile taşlar ile çağırayım mevlam seni” derken başka bir namesinde
Yunus eydür, gezerem,/ dost iledür bazarım
Ol Allah’un didarın,/ gördüm bir dağ içinde” diye ibretli serzeniştedir.
Dağlar Üstad Bediüzzaman hazretleri içinde çok değerlidir. Zaman zaman çıkıp Risale yazdırdığı. Tefekkür ettiği dağlar vardır . Başit gibi Erek gibi Çamdağı gibi Üstadın sırlarını, münacatını saklayan dağlar vardır. Yıllar  sonra Üstadın tefekkür ettiği, münacat ettiği dağları gezen
Şair Hilmi DOĞAN’ın
Gözlerinde yaş var üzgünsün Erek
Bende sencileyin ağlasam gerek” deyip ağladığı, sonra umutlanıp
Geldi nesl-i cedid! Ağlama Erek,
Karlar giyin, karalar bağlama Erek, diyerek teselli bulduğu,
yine Güller diyarında ise
Çam dağından esen yeller
Zikir arkadaşı dallar
Üstada muntazır yollar
Gelecek diye Barla da

Tepelice çama çıktım
Gelincik dağına baktım
Mümkün olsa kalacaktım
Bir ömür boyu Barla da   diyerek hissiyatını dile getiren şairde dağlarda rahatlamıştır.

Demek ki, dağlara dayanmadan Yaradan’a ram olmak tercih edilmemiş.
Ve küçük hesaplardan, İhtiraslardan, kinlerden, bencilliklerden arınmadan
                 

                                                                                        Aziz ÖZKAN

                                                                                            MANİSA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder